FilmSinema

Rosemary’nin Bebeği (1968) Film İnceleme

Korku-Gerilim filmleri izlemek istendiği zaman ilk sıralara yerleştirilen, fazlasıyla tartışmalara neden olan Rosemary’nin Bebeği filmine göz atacağız. Film ile alakalı konulara değinmeden önce yönetmeni Roman Polanski, sahip olduğu inanç değerleri ve dönemine neden damga vurduğundan bahsetmek filmini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Filmin ana korku öğesi: Şeytana tapan bir tarikatın, ana karakterimiz olan Rosemary’nin onun rızası olmadan şeytandan hamile bıraktırması. Bu konu günümüzde ne kadar banal gelse bile 60-70’li yıllarda Thalidomide adı verilen ağrı kesicinin hamile kadınlarda kullanılması sonucu  ~ 10.000 sakat,özürlü çocuk doğmuş. 68 yapımı filmin rağbet görmesinin nedenlerinden birisi bu toplumsal olay ile özdeşleştirilebilir. Şeytanın çocuğunun gözleri, elleri ve ayakları normalden farklı olması tetikleyici faktörlerden birisi olarak düşünülebilir.

Yönetmen Roman Polanski filmde birçok dini figür kullanmıştır. “God is dead” yazılı Times kapağı , Papa’nın birçok kez eleştirilmesi, Katolik olarak yetiştirilen ve bundan hoşlanmayan ana karakterimiz… Alt metin okuması yapılmak istenirse basit bir Psikolojik- Gerilim filminden çok daha fazlası olduğunu anlamak zor değil.

Filmle ilgili Spoiler’lı konuşmadan önce Roman Polanski’nin teknik konularda ne kadar usta olduğu bazı sahnelerde seyircinin yüzüne vuruluyor…

Kamera Rosamery’i çekerken, camdan yansıyan Hutch’da aynı karede yer almaktadır. Diğer sahnede ise bir telefon görüşmesi yapılıyor ama yapan kişiyi göremiyoruz ve görebilmek için sağa doğru hamle otomatik olarak yapılıyor ve kafamızı uzatıyoruz.

Aktör olarak istediği noktaya erişememiş olan Guy Woodhouse ile katolik değerleri ile yetişmiş, çocuk sahibi olmak için can atan Rosemary Woodhouse’un güzel bir apartman dairesi bulmaları ile film başlar. Eski arkadaşları Hutch ile yemekte  yeni apartmandan bahsederler ve yönetmen olacakların bir önizlemesini  bize Hutch’ın ağzından yapar. Meraklı ve zengin karşı komşuları ( Castevet çifti)  Guy’a kariyer vaatlerinde bulunarak (!!!) karısını şeytana sunmasını kabul ettirirler. Hiçbir şeyden habersiz olan Rosemary kocasının onu çok sevdiğini ve çocukları olacağını hayal eder. ( Eve taşındıkları ilk günden beri arkada sürekli ince bi tınıda gelen piyano sesleri ve geceleri olan ilahilere dikkat çekmek isterim.)

 Rosamery’nin hamilelik haberini aldıktan sonra filmin sürreal bir hale bürüneceğini düşünüyordum; tam tersine sosyal izolasyona maruz kalan, arkadaşları ile görüştürülmeyen bir kadını izlemeye başladım. Şeytanın uşakları olan karşı komşuların ayarladığı doktora gider ve ilk aldığı tavsiyeler : “Kitap okuma ; arkadaşlarınla görüşme çünkü her hamilelik farklı olur ; karşı komşunun hazırladığı garip içecekleri iç.” Bunların doğru şeyler olduğuna inanan Rose’un uyanması gerekir. Filmdeki güzel bir ironi ise Hutch’ın ölmeden önce bıraktığı büyücülük ve bunları yapanlar ile ilgili kitap, Rosemary’nin olayların iç yüzünü kavramaya başlamasını sağlar.

Filmin sonu ise annelik duygusunun ağır basmasıyla birçok şeyi sineye çeken Anadolu kadınına bağlanıyor. Mistik ve gerçek dışı olaylardan kaçınan Polanski filmi gerçek hayat dramı tadında devam ettirip final yapıyor. Filmin yeteri kadar gerilim unsuru barındırmadığı için eleştiren birçok izleyici mevcut olmakla birlikte kesinlikle izlenilmesi gereken bir başyapıt olduğunu söylemek isterim. Yazıyı bitirmeden önce internette araştırdığım birkaç şeyi söylemek istiyorum. Filmin girişindeki ninniyi bizzat Mia Farrow (Rosamery) seslendiriyor. Filmden sonra, film lanetli söylentileri yayılıyor bunun nedeni ise birçok kişinin hastalanıp ölmesi. Bu filme çok zaman ayırdığı bahanesiyle Frank Sinatra ve Mia Farrow ayrılıyorlar. Gelecek yazımda modern korku sinemasından bir örnek olan Hereditary ile devam edeceğiz…

One thought on “Rosemary’nin Bebeği (1968) Film İnceleme

Bir cevap yazın

Ziyaretçi