FilmSinema

Hani Her Şey Bir Oyundu – The Truman Show

Gerçek olduğunu sandığımız ama gerçek olmayan bir hayat. Kulağa kendin yaşarsan ürkünç, yaşayanı izlersen ilgi çekici geliyor. The Truman Show. Lisede felsefe hocamızın neden izlememiz gerektiği ile ilgili söylediklerini bile hatırlamazken bu filmi izlemeyi neden bilmiyorum ama hep istedim.

Başrolünü Jim Carrey’nin üstlendiği kategori olarak drama olsa da bana göre matrak bir film. Matrak kelimesini, kelimenin afilliği için kullanıyorum. Doğumuyla tanıdığı annesinden eşi sandığı kadına, yan komşusundan sokağın köşesindeki bakkala kadar herkesin oyuncu olduğu insanlar… Uçsuz bucaksız deniz sanılan mavi duvar, “cue the sun “ denebilen bir dünya… Kaybettiği babasının oyuna tekrar dahil olmak isteyip Truman’ın karşısına çıkmasıyla başlayan arayış…

Aslında bir çok kişi yaşadığı dünyanın başrolünün kendisi olduğunu, diğer insanların oyuncu olduğunu ve kameralarla izlendiğini düşünür. Bende ara ara böyle düşünüyorum ve sanırım adına Truman Sendromu da denen durumu yaşıyorum. Film de sizin tam olarak bunu hissetmenizi istiyor ve bana göre oldukça başarılı.

Filmin psikolojik ve sinematografik analizini başkalarına bırakıyorum. Basit bir izleyici olarak duyguların dahi sahte olduğu ve o kadar kameranın arasında kendinle yalnız kalmanın neredeyse imkansız, bir şeyleri düşünmenin gizlisiz olması izlerken nefes almamı zorlaştırdı. Filmin sonunda paranoyaklığım nüksetse de karakterin duygu geçişlerini içten hissettirmesini, özgürlüğü yansıtan hareketlerini, kovalayan yağmuru izlemek oldukça keyifliydi.

Basit bir tercih olabilir ama en çok hoşlandığım sahneler; ilk dakikalarda kameraya bilinçsizce konuşmasının verdiği samimiyet ve duygusallığı sevmeyen biri olarak, her şeye rağmen kazanan benim diyerek kapıdan çıktığı an. Listesi kabarık olmayan benim için bir süre en sevdiğim film olarak kalacak gibi görünüyor diyebilirim.

Hey Ziyaretçi ! Şimdi The Truman Show filmi hakkındaki tartışmaya katıl ve görüşlerini belirt.

Bir cevap yazın

Ziyaretçi