FilmSinema

Blade Runner (1982)

Paradigma yıkıcı filmler serimde bu sefer bilim kurgu dünyasını köklerinden sarsan bir film Blade Runner (1982) üzerine yazmak istedim. Yazımın başında filmin farklı versiyonlarının bulunduğu ve benim 2007 versiyonunu izlediğimi belirtiyim.

Karanlık ve tekinsiz bir gelecek tasviri ile başlayan Blade Runner bu açıdan kaybolan türün örneklerinden birisi. Noir film olarak adlandırılan bu tür Nazi Almanyasının baskılarından kaçan Alman dışavurumcularının göçü ile Hollywood’a taşınıyor. Sıkı denetim ve korku altındaki yönetmenlerin ruh hali filmlere de yansıyor ve az ışıklandırılmış, tehlikeli polisiye öykülerinin vazgeçilmezi oluyor ‘Noir’ veya türkçe ‘Kara Film’. Bu teknik filmimizde yaşam koşullarının berbat olduğu bir şehir resmi çizmek için kullanılmış. Hikaye Amerikada geçmesine rağmen demografik yapıya dikkat etmek gerekli. Hispanik veya siyahi karakter filmde neredeyse hiç yokken; asyalı insanlar çoğunlukta. Büyük reklam panolarında asyalı kadınların rol aldığı reklamlar var. 

Blade Runner filmi sembolik anlamları ve başarılı gelecek tasvirleri ile hala güncelliğini koruyor. Günümüzde devletlerin değer kaybedip büyük şirketlerin yönetimde söz sahibi olduğu kahvedeki amcalar tarafından bile biliniyor. 1982 yılında filmimiz bize dünya ve dışındaki koloniler ve Replicantları üretip ekonomiyi tekelleştiren Tyrell şirketinden bahsediyor. Dünya ne halde bize direkt olarak hiç söylenmese bile dünya dışı kolonilere taşınmak teşvik ediliyor. İnsana benzeyen 4 yıl raf ömürlü, ağır ve ölümcül işleri Replicantlara yaptırıyorlar. Robot ve Makina isminin yerine Replicant isminin verilmesi özellikle dikkatimi çekti. Kelime anlamı olarak birebir kopya anlamına geliyor. Replicantları insanlardan ayırmak için bir test uygulanıyor. Metal alaşımlarına veya devrelerine bakmak yerine göz bebeklerine ve kalp atışlarına bakılıyor Test ise onların duygusal tepki gösterilmesi gereken durumlarda ne tepki vereceklerini ölçer. Film başında bize suçlu ve öteki (!) olarak gösterilen Replicantların motivasyonu ne peki? 

Ölümsüzlük arayışı ve ölüm korkusu…

Politik Açıdan Blade Runner

Film hangi açıdan bakılırsa bakılsın fazlasıyla derin ve katmanlı. Replikantların aslında insan olmaları ancak sırf söylendiği için öldürülmeleri. Ölüm korkusu ve yaratıcı ile yüzleşmek gibi çok tematik konular var. Kör gözüne parmak gibi yapılmıyor izleyicinin bilgileri birleştirmesi bekleniyor. Bunların yanı sıra sağlıklı insanların uzaydaki kolonilere gitmiş olması ve dünyada fakir ve sağlıksız kişilerin (çoğunlukla) kalması başka bir katman. Gelişen teknolojinin insanlar arasında eşit dağılmadığını görüyoruz. Gelir adaletsizliğinin giderek arttığı günümüze güzel bir örnek aslında. 

Filmin katmanları ve göndermelerinin yanı sıra kendisine ve oyunculara da bakmak istiyorum. Mesela:Son sahnedeki Roy’un konuşması ve güvercini salması doğaçlama bir sahne. Replicantların gözündeki yansımayı yapabilmek için bir çeşit lens geliştirilmiş. Şirket filmin sonunu beğenmediği için seyircilere sorup ona göre de bir mutlu son hazırlamış. Ancak filmle ilgili süre gelen birçok tartışma da mevcut: Deckard Replicant mı? Filmin sonunda ne oluyor?  

Westworld, Altered Carbon, Azınlık Raporu gibi birçok filme ve diziye ilham kaynağı olmuş. Bazı kitaplar ve filmler için başyapıt kelimesi az kalabiliyor. Blade Runner bunlardan birisi. Hiç izlemediyseniz yazımı okuyup izlemenizi ve sonrasında tekrar yazımı okumanızı tavsiye ederim. İyi seyirler…

Bir cevap yazın

Ziyaretçi