FilmSinema

Blade Runner 2049 Film İncelemesi: Umut Yıkımdır

Sadece bir film türünü izleme hakkım olsa hiç düşünmeden Cyberpunk genresini seçerim. Teknolojinin alabildiğine geliştiği yakın gelecekte yozlaşmış bir toplum, varoluş sancısı çeken robotlar, içten içe insanlığa kin besleyen yapay zekalar ve hiç dinmeyen yağmur… Kendi karakterime daha uygun bir tür olamazdı sanırım. Cyberpunk deyince de akla pek tabii bu türün sinemadaki ilk temsilcilerinden Blade Runner geliyor.

1982 tarihli ilk film o kadar çağının ötesinde bir yapımdı ki çağın ötesindeki her film gibi hak ettiği değeri ancak on yıllar sonra 2000’lerde bulmayı başardı. 2017 senesinde Denis Villeneuve’nin yönetteği devam filmi Blade Runner 2049 da ilk filmin makus kaderinden kaçamıyor ve mükemmele yakın sinematografisine rağmen gişede deyim yerindeyse dibi görüyor. Hazır havalar sisli ve yağmurluyken içimdeki siberpank aşkı depreşti ve bu filmi yeniden deneyimlemek istedim.

Sıradan Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Film, ilk saniyesinden itibaren buram buram siberpank bir görsellikle karşılıyor bizi. Turuncu, neon mavi ve kızıl renklerin hakimiyetini görüyoruz ilk filmdeki gibi. Bu türün temsilcisinden de başka bir şey beklenmezdi zaten. Kendine kısaca K ismi verilen bir replikant dedektif, kendi türünün eski versiyonlarını avlamakla görevlendirilir. Bir gün kaçaklardan olan Nexus-8 replikantını avlamaya gittiğinde ilk defa varoluşunu sorgulatacak birtakım olaylar yaşar. Ölü bir ağacın altına gömülü bir sandık ve bahsedilen bir ‘mucize’… Bu meselenin peşine düşen Dedektif K’nın hikayesi, önce sıradan bir replikant olmadığını öğrenmesiyle kırılıma uğruyor ve en sonunda ise aslında ‘basit bir replikant’ olduğunun farkına varmasıyla son buluyor. Bu döngüye en az bir kez girmeyen insan var mıdır? Senaryo, Dedektif K üzerinden aslında modern insanların hikayesini de anlatıyor bir yandan.

Doğmuş Olanların Dünyası

Blade Runner 2049, ilk filmden 30 yıl sonrasını konu ediniyor. 2021 yılında bir replikant isyanı çıkmış ve insanlığın teknolojik kıyameti gelmiştir. Kanlı isyanlar sonucu replikantlar yenilmiş ve bu teknoloji bir daha kullanılmamak üzere yasaklanmıştır. Ta ki Wallace şirketi Nexus-9’ları geliştirip onları uzay kolonilerinde kullanmaya başlayana kadar. Yeni sürüm replikantlar eskilerine oranla daha güçlü, hızlı ve zekidir ama tek farkları vardır; her ne koşulda olursa olsun itaat ederler, asla sorgulamazlar.

İşte K’yı onlardan ayıran ilk kırılma bu Nexus-8 avı sonrası ortaya çıkar. Ağaçta gördüğü tarih, sahte anılarında anımsadığı tarihle aynıdır. Öldürdüğü Nexus-8’in bahsettiği mucizenin aslında bir ‘melez’ olduğu çok geçmeden ortaya çıkar. İlk defa bir replikant hamile kalmış ve başarılı bir doğum yapmıştır. Lakin doğan bebek ortada yoktur. Bir replikantın bebek doğurabilmesi, diğer replikantlara da ‘birer ruhları olabilceği’ inancını aşılamıştır.

Gelişen olaylar sonucu doğan bebekle ilgili her şeyin kendisi ile uyuştuğunu fark eden Dedektif K, basit bir teknolojik oyuncaktan fazlası olabileceği ihtimalinin ihtişamına kaptırır hemen kendini. Hologram aşkı Joi’nin de aklına girmesiyle olayların sonuna kadar girmeye karar verir ve ilk defa bir Nexus-9 itaatsizlik yapmış olur bu sayede.

Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?

Deckard’ın ısrarlı sorusu karşılığında önce kendine bir isim belirler K. ‘Joe’ adını seçer çünkü tek aşkı ‘Joi’ ona bu isimle seslenmektedir sıkça. Çocukluk anılarının da gerçekten yaşandığını öğrenmesiyle beraber artık emindir: bahsedilen ‘mucize’ kendisidir. Bir anneden doğan ilk replikant!

Joe yani Dedektif K, ilk defa ‘umut’ duygusunu içinde hisseder. Değersiz yaşantısının bir amacı olduğu umudu ile gerçeğin peşinden gider yılmadan. Ve finalde her insanın tattığı o gerçeklikle yüzleşir:

Umut insanı hayatta tutan en sağlam halattır fakat aynı zamanda en sarsıcı depremlerin de yegâne sebebidir. Vaat ettiğini veremeyen umut yıkımdır!

Finalde ise sadece sıradan bir kopya olduğunu öğrenir Dedektif K. Özel olmanın ona hissettirdiklerinin birkaç kelimeyle yerle bir olmuş, mucize bebeğin aslında bir kız olduğunu öğrenmiştir.

Parçalanan hologram sevgilisi Joi’nin de müşterilere istediklerini vermek için programlanmış basit bir yapay zekâ olduğunu fark eder sonradan. K özel olmak istemiştir, Joi de ona ‘özel olduğunu’ söylemiştir. K bir ismi olsun istemiştir, Joi de ona herkese seslendiği ‘Joe’ ismini vermiştir. 60’larda yazılmış bir roman var ismi “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?“. Eğer düşlemeye programlı bir robotsanız, pek tabii evet cevabı bu sorunun. Ama kodlarında olmayan bir rüyayı düşleyebilirler mi peki bir robot?

Umutla tanışan K’nın yine hayal kırıklığı duygusu ile tanışması da çok sürmemiştir. Bir insan olmaya en yakın olduğu zaman da bu hayal kırıklığını tüm benliğinde hissettiği o andır. Çünkü hayal kurmak belki bir şekilde programlanabilir bir yetenektir ama hayal kırıklığı yaşamak için bir ruhunuz olmalı bence. Ve son olarak şu gerçek katiyen unutulmamalı, kokuşmuş ve yağmurlu siberpank sokaklarında asla umuda ve hayallere yer yoktur.

Hey Ziyaretçi ! Şimdi Odalar’da Blade Runner 2049 filmi hakkındaki tartışmaya katıl ve görüşlerini belirt.

Ziyaretçi